BİLİM FELSEFESİ

 

*Bu yazı İnsanlığın Ahlak ve Estetik Doktrinlerde ilerlemesi uğruna ,Ulvi değerleri yaşamak ve paylaşabilmek için zamanını-yaşamını  harcayan, diğerkam, ünvanlı ya da ünvansız tüm Din, Bilim, Sanat Aydınlarının emeklerine, teşekkür edebilmek amacıyla yazılmıştır*


Bilim Felsefesi ya da Bilimin Yüksek Bilgiye kaçamak  bakışı

Başarının temelinde disiplin olduğunu, duygusallığın güzel ve  hoş vakit geçirmek ve kendini aldatmak olduğunu, günümüzde özellikle  ekonomik açıdan az gelişmiş ülke insanları olarak çok net bir şekilde  anlamış bulunuyoruz. Ya da anlamak zorunda kalıyoruz. Başlangıçta  sadece hissi seviyede moral ve ahlak değerlere sahip olmak, sonuçta  bilgisiz bir kör imanı, sonrasında da disiplinsizliği ve ahlaki  dejenerasyonu getiriyor. Dolayısı ile tüm disiplinlerde ahlaki ve  moral değerlere ihtiyaç olduğu gibi, Ahlak ve Metafizik değerlerde de disipline ihtiyaç var. Peki nasıl bir disiplin?

Dünya Bilim-Bilgi çağında. Bilim ve Bilgi çağı denince aklıma  neler geliyor? İnsanlık olarak o kadar aydınlanmışız ki, açlıktan  ölen insanlar yok, savaşlar, sömürgeler, salgın hastalıklar, adaletsizlikler  kalmamış. Hala hırs, gurur, iktidar ateşi ile yanan insanlar olmasına  rağmen Bilim adamlarının tüm Dünyada ortaya koydukları temel yasalar ve icat ettikleri teknik ve yöntemler sayesinde, insanlığın Ahlaken  gelişmesi kesintisiz olarak huzurlu bir şekilde yürüyor. Gelişen  teknoloji doğa ile dost. Sabah işe giderken yolda sincap göremeyenler,  iş yerine varınca büyük bir sorumluluk duygusu içinde ilgili sivil  toplum kuruluşunu arayıp bilgi alıyor. Herkes güzellik duygusu  içinde telepati ile anlaşıyor. İnsanlar bir konuda karar vermeden  önce huşu içinde sezgilerine güveniyor ve öyle karar veriyor. Kitapçılarda  meditasyonun 9 yada 99 kuralı konulu kitaplar rafların en arkalarında  kalmış, hatta dokunulmamaktan ve unutulmaktan tozlanmış durumda. Falcılarla istatistikçilerin rekabeti sona ermiş.

Günümüzde karanlık çağdan çok daha sinsi ve zalim bir Bilim sömürgesi  yapılıyor. Neden daha zalim?

Ortaçağ ve öncesinde toplumların bir çoğu Aydınlanma dönemini  geçirmemişken, bugün toplumların çoğunluğu bir karanlık çağ atlatmış  durumda. Aydınlanma çağından sonra böyle bir sömürü; durumu çok  daha vahim hale getiriyor. Kısaca; İnsanlığın, kutsal değerlerin  sömürülmesi sonucu yuvarlandığı uçurumlarla ilgili olarak bu kadar tecrübesine rağmen, halen kandırılmaya çalışılıyoruz. Bizler mi kolay  unutuyoruz ? Yoksa o tuhaf bilim unutturma makinaları mı icat etti? Sanırım her ikisi de.

Düşünebiliyor musunuz; halkı hastalıktan zarar gören bir ülke,  ekonomisi zor durumda olmasına rağmen, yüksek fiyatlarla ilaç ithal  etmek zorunda, patent yasası gereği ilacı üretemiyor. Satıcı firma  da fiyatları indirmeyince, ilacın kopyasını yapmakla firmayı zorluyor ve bunun üzerine üretici firma fiyatlarını bir miktar indiriyor.  Kısaca Patent yasası-İnsan Yaşamı ?

Artık cahilce bir iman, spirütüel  temeli yoksun bir sevgi, ya da Metafizik sebebini bilmediğimiz tüm anlayış kalıplarımızı terketmemizin  zamanı geldi sanırım.

Çok yaygın bir anlayış var ;”Bilim üretir, isteyen insanlığın  iyiliğine, isteyen kötülüğüne kullanır. Kötüye kullanan cezasını  çeker”. Ne korkunç bir mantık. Basit bir nobel örneği. Birileri  insanlara bol balık yedirmek amacıyla dinamitle balık avlamayı  bilimsel başarı olarak anlamamızı bekliyor. Ya da bir bilim adamı  çocuk bahçesinde arsenik laboratuvarı kurup sonra da kendini savunuyor: “Ben tamamen insanlığın geleceği için çalışıyorum. Çocukların  tercihi kendi sorunları”. Bugünkü teknolojinin üretilmesinde  yardımcı olan ya da seyirci olan bilim adamları acaba kendi yakın  çevreleri için de aynı seçme özgürlüğünü tanıyorlar mı ? Mesela ;çocuklarının odasına uranyum madeni, veya mutfak dolaplarına keşfettikleri patlayıcılardan  bırakıyorlar mı?

Birileri bizlere, karanlık ortaçağın Rönesans ile aydınladığını,  Egoizm, hırs ve iktidar duygularını Din adamı kisvesinde saklamış  despotların halklarına ve insanlığa yaptıkları zalimlikleri sürekli  hatırlatıyor. Ve sanki: Aman ha objektif bilimi sakın eleştirmeyin  sonra biliyorsunuz……

Ne mutlu bizlere ki herkesin sonsuz seçme özgürlüğü yok, yasalarımız var.

Peki yasaları kim yapacak. Aman dikkat, ilerde karşımıza yasa  koyucu olarak Ortaçağın zalim yobazları çıkmasın.Yoksa onlar Ortaçağ  sona erince uzay gemilerine binip gezegenimizi terk mi ettiler?  Ya da belki birgün demokratik sistemi çözüp karşımıza yasa koyucu  olarak çıkma ihtimalleri olabilir mi?

Aydın Bilim adamlarının din sömürücüsü bu gurubun karşısına Tanrı adına yapılan  bu zulmün karşısında maalesef Bağışlayıcı bir yaratıcı anlayışı  geliştirememeleri ya da halka anlatamamaları hatta biraz ütopik – ulaşılamaz – anlaşılamaz  kalmaları, maddeci-materyalist  bir bilimin gelişmesine sebeb olmuş ve hatta  neredeyse bir çok doğruyu sadece felsefenin algılayabileceği kadarı  ile ortaya koyabilmişlerdir.

Neredeyse Bilim, Ortaçağ karanlığı ile insanlığı korkutarak,  Ahlak ve moral değerlerin tamamını sübjektif suçlaması ile önce  Bilimin ve giderek insanların yaşamından çıkartma noktasına geldi  Çünkü artık Dünyalılar olarak çok Bilimsel yaşıyoruz.

Halbuki , bilimsel miraslarını halen  harcadığımız, geçmişteki  aydınların çoğu ,aynı zamanda ya sanatçı, ya da filozoftu.Ya da  çağdaşları büyük sanatçılar ile birlikte güzellik duygusunu paylaşabilmişlerdir.  Ömer Hayyam aslında bir Astrolog, Leonardo da Vinci Ressam ve şair  vs.

Şimdi Soru şu: Bilimsel mi yaşıyoruz? Teknolojik mi ? Yanıtınız,eğer teknolojikse sorun yok.Çünkü teknolojinin herhangi bir moral  değere, güzelliğe ya da sanata ihtiyacı yoktur. Siz hiç Akşam Gün  batışında veya Sabah Gün doğumunda hüzünlenen motor gördünüz mü?  Ya da o saatlerde daha şairane uçan bir uçak kanadı.Yok hayır Bilimsel yaşadığımızı düşünüyorsanız; gelişmelere dikkat edin. Sizin hangi yönünüze hitap ediyor? Araçlarınızın gelişimine mi , yoksa Ahlaki ve insani değerlerinizin geliştirilmesine mi?Galiba hep birlikte teknoloji üretmek için dostça veya düşmanca elbirliği yapmış olmamıza rağmen, İnsani değerlerin gelişimi için kendi başımıza bırakılmışız.Ya da orda burda dağınık küçük guruplardan oluşan organizasyonlardan öteye geçilememiş.Peki Bilim neye ,hangi amaca hizmet etmek istiyor?

Materyalist-objektif  bilim kendi kaynak felsefesini terkedince, geriye  elimize iki şey bıraktı. Fizik ve Metafizik. Ve sürekli uyardı.Metafizikle uğraşma yoksa ortaçağ karanlığına gömülürsün. Sadece  Fizikle uğraş. Ve öyle bir hale geldi ki kendini ortaya koyan felsefeyi  bir kenara atıp FİZİKSEL bilimler ve DİĞERLERİ oldu.

Nedense metafizik kelimesini duydukça aklıma gelen örnek şu:                                                                            

Ormanda, daha çakıyı yeni icat etmiş bir kabilede, Uçak gören çocuk demirci babasına soruyor: Baba bu uçan demir şey ne? Baba cevap veriyor; Oğlum metafizik şeylere kafa yorma.

Kısaca belirtmek  gerekirse Bilim, Bilim Felsefesini reddettikçe ya da Felsefenin  çıkış kaynağı olan Ulvi bilgiyi unutarak kendi materyalist felsefesini  temelsiz de olsa üretmeye çalıştıkça çok büyük bir bilimsel riskle karşılaşılıyor.

Neden bilim? çünkü çok para kazanabilirsin, patent hakkı vs.

Neden bilim? çünkü rakiplerini kontrol edebilir piyasanın tek  hakimi olabilirsin -Arge

Neden Bilim? çünkü savaşta haddini bilmeyen ülkelerin insanlarını  daha kolay öldürebilirsin, hatta istersen nükleer teknoloji ile  -Malum FİZİK- toptan katliam yapabilirsin.

Neden bilim? Ünlü ve meşhur olabilirsin. BAŞARI

Halbuki bilim adamları için işin kolayı var. Kendilerine bu hazları  sağlayacak bir sürü meslek var.Bilim adamı olmak yerine teknokrat olabilirler. Bu sonuçları üretenlerin ya da sebep olanların , ne kadar masum olurlarsa olsunlar, bilim adamı olmadıklarını, bilim  maskesi takmış teknokrat olduklarını kabul edelim. Bu durumda da doğal sonuç olarak Teknolojik gelişimi sorgulayacak  bilimsel sorumluluk kriterlerinide yine teknolojiye devretmek zorunda kalıyoruz.  Sonuçta denetlenen ve denetçi aynı yapı.  Belki de ortaçağda  birileri kendilerini Din saygısı ile kamufle ettiler. Günümüzde  ise yine birileri kendilerini Bilimin saygınlığı ile kamufle ediyor  olabilirler. Bizler de Teknolojiye olan korkunç tutkumuzla onlara alkış  tutmaktayız. Yoksa tabi bunları önlemek gerekli? Nasıl mı ? Çok basit. Doktorlara  Hipokrat ın yemini ettirirsin olur biter. Ya da üniversite mezununun  eline diplomayı tutuşturmadan önce bir kağıt verip oku bunu dersin. Genelde yemin ederim ya da and içerimle biter. O kağıdı sesli okumazsa, kesinlikle diplomasını alamaz.Yemin etmeden üniversite mezunu olmak olurmu? Ancak görülen o ki o yeminin anlamını, manasını algılayabilmek ve uygulayabilmek  için önce aydın olmak, Aydın olmanın felsefi eğitimini almak  gerekiyor.

Öğrencileri, uğraştığı bilim dalının ya da mesleğinin temel  ahlak kurallarını öğretecek felsefi altyapısını vermek için kafa  yormaktansa, mezuniyette, bir tablet yeminle işi bitirebilirsin.  Neden? Felsefeyi ölçemeyiz, fakat kaç kişinin yemin ettiğini ya  da yeminde kaç kelime olduğunu, uzunluğunu falan ölçebiliriz.

Kısaca ölçebiliyorsan bilimselsin.

Ölçebilmek çok büyük bir meziyet, kesinlikle insanlık için çok  büyük bir adım, sadece hislerimizle değil ölçü aletlerimizin yardımı  ile karar vermek bir zorunluluk. Peki ölçü aletlerimizin yetersiz  kaldığı veya ölçme yöntemlerinin yanlış olduğu durumlarda yine  bu garip bilimin kör imanlı bir müptelası olmayalım.

Tarihin akışını değiştiren sebeblerin başında hep bilimsel(!) ölçülerle  ölçülemeyen değerleri amaç edinmiş İnsan’ların geliyor olması, İnsanlığın  büyük tekamül adımlarında hep onların imzalarının olması, bilim  adamlarının hiç mi dikkatini çekmiyor. Ya da ilgi alanlarında değil. Sanırım ihtiyaç duyulmuyor. Neden ? Çünkü Aya gitmek veya dünyanın hemen kenarındaki uzaya gitmek, milyonlarca insanın açlıktan veya savaşlarda  ölüyor olmasından çok daha önemli. Getirilen Ay taşı sayesinde gezegenimiz tüm planetler arasında en İnsancıl ve en Ahlak lı gezegen seçilebilir mi acaba? Ya da hangisi daha öncelikli; benim bildiğim, ikibin yıldır Dünya’mıza düşmanca açık bir uzaylı saldırısı olmamışken; binlerce yıldır insanlar açlık,hastalık ve sömürü sorunlarıyla uğraşıyor. Önce Dünya nın yaşanmaz hale gelmesine ses çıkarmaya da destek ver, sonra da insanlığa dünyadan göç etme teknolojisini bilimsel başarı olarak sunabiliriz.

Ancak garip bir tecelli, her türlü ölçme işinin çıkış ve varış  yeri İstatistik Bilimi, Bilim dalı olma hakkını yeni kazanmıştır. Ekonometri’nin durumu ise malum.

İstatistik-Ekonometrik yöntemlerle tahminler yapabiliriz. Nasıl?  Geçmişi gözlemleyerek gelecek hakkında öngörüde bulunabiliriz.  Peki bu durumda Nostradamus bir istatistik uzmanı mıydı? Ya da  insanlar, istatistik bilimlerinin – ekonometri nin ,bilgi işlemin ya da  yöneylemin bu kadar teknik üretmesine rağmen, neden önemli tarihsel  olaylarda , istatistikçileri aramıyorlar da Nostradamus u okuyorlar?  Hem de kehanetler istatistikçilerinki kadar net değilken. Çünkü O’nun çok temel bir felsefesi vardı. O felsefe O’na yazdıklarını  şifreletmiştir. Çünkü insan tekamülüne saygı her aydının öncelikli ve varolma değeridir. Kısaca seçme özgürlüğünün manasının ne olduğunu  ya da bilmenin sorumluluğunu iyi sorgulamalıyız.

İster misiniz Hipokrat yemininden sonra önümüzdeki yıllarda İstatistik,  ekonometri gibi öngörüye dayalı bilim dallarında Nostradamus yemini  diye bir şart gelsin.

Artık günümüzdeki sonuçlar, bilimsel hipotezlerin doğrulanabilirlik ya da K.R. Popper’ın yanlışlanabilirlik felsefesinden farklı yöntemlerle  test edilebilmeli. Mesela UYGUN kavramı türetilebilir. Neye mi  ? Tabi ki insanlık değerlerine. Bölgesel törelere göre değil, tüm  insanlığı kucaklayan Ahlak değerlere UYGUNLUK. Tabi isterseniz Uygun olanlar doğru, Uygun olmayanlar yanlıştır diyebilirsiniz.

Her bilim adamının medyadan yada merak ve ilgi sahasına girerse kitaplardan, kendi kendine felsefi temellerini oluşturması yerine; öncelikle güçlü bir felsefi eğitim aldığı bir Dünya düşünebiliyormusunuz?

Üniversitede Bilim Felsefesi eğitimi alan Mühendis ya da istatistikçi,doktor, ekonomist  tanıyor musunuz?

Tüm Bilim adamlarımızın, Aydınlarımızın, kısaca okuyan düşünen herkesin, en kısa zamanda uğraşı alanlarımızın felsefi temellerini  araştırmamızda, bilim felsefesinin ışığında, bilmenin sorumluğunu  algılamamızda büyük fayda olduğuna inanıyorum. Belki de bilim adamlarımız  felsefe ya da bilim felsefesi ile uğraşırken bir de bakmışsınız bilim ve  insanlık kendiliğinden gelişiyor. Kimbilir?


Ali İhsan ÇİFTÇİ

aliihsan@bymbilgisayar.com

(Yazar hakkında: Isparta  doğumlu, Uludağ Üniv.Ekonometri 1985 mezunudur. 1989-yılından bu yana bilgi işlem sektöründe MIS  çalışmaları içersindedir. Felsefe ve Bilim felsefesine olan ilgisi  1983 yılında Öğretim Üyesi Ercan Eren’in yönlendirmesi ile başladı ve halen farklı kulvarlarda devam ediyor.)