EL-AMAN DÖNEMİ BİTTİ!
Ekonomi yazarı, uzun yıllar yönetim kademelerinde görev yapmış ve yönetim kurulları seviyesinde şirketlere danışmanlık veren Sayın Ege Cansen ile 29 Ekim 2000 tarihinde Hürriyet Gazetesi İnsan Kaynakları Eki’nde yapılan bir röportajı aşağıda sunuyoruz. Yayınlandığı tarih itibarıyla, işletme ve yönetim hakkında verilen bilgiler gözönüne alındığında, bu röportajın son derece önemli olduğunu düşünüyor ve sizlerle paylaşmak istiyoruz.
* Deneyimlerinizden yola çıkarak, şirketlerin en çok hangi hataları yaptığını söyleyebilir misiniz?
Şirketler operatif ya da spekülatif olarak para kazanırlar. Operatif para kazanmak; birşey üretip, belli bir maliyete getirmek ardından satarak kazanmak anlamına geliyor. Spekülatif para kazanmak ise borç alarak mal edinmek, malların değerinin artışını beklemek, borçların da bu arada fazla büyümeyeceğini ümit etmek demek. Örneğin, şirket borçla arsa, bina v.s. satın alır. Bunların durdukları yerde değeri artar. Diğer yandan da borçlar faizlenir ama malların değeri daha fazla artıyorsa aradaki kazanç olur. Operatif kazançta ise bir şey üretmeniz lazım. Türkiye’de patronlar spekülatif karı tercih ediyor.
* Neden?
Türkiye’de patronların operatif kara akılları fazla ermez. Çünkü daha ustalık isteyen teknik bir iştir. Hem teknoloji, hem yönetsel açıdan problemlidir. Diğer yandan ilişkiler yöntemiyle borç alarak varlık elde etmek patronların tabiatına daha uygun. Özellikle 1980′e kadar sabit döviz kuru ve devlet tarafından tayin edilen faizler geçerli olduğu için spekülatif hareket eden firmalar çok kazandı. Herkesin tadı damağında kaldı. Bütün iş birtakım ilişkiler kurmaktı. Banka müdürünü tavlamak gibi. Dolayısıyla Türkiye’de firma kültürü, borç almak ve mal mülk edinmek üzerine kuruldu. 1980′den sonra döviz kurları ve faizler serbest kalınca yüksek reel faizler ortaya çıktı. Bu alışkanlık babadan oğula da geçtiği için batan firmalar furyası başladı. Danışman olarak bizim görevlerimizden biri, patronları spekülatif kar peşinde koşmaktan vazgeçirmek. Vazgeçmeleri gerek, çünkü tehlikeli. Nasıl bir mülk bulacaksınız da fiyatının artacağını öngörüp buna bağlı kalacaksınız. Çok kolay değil.
* Peki şirketler neden bu kumarı oynamaya devam ediyorlar?
Şirket operasyondan yani işletmecilikten para kazanmayı tercih ederse ‘insan’ gerek. İnsan kaynaklarının batıda daha çok öne çıkmasının sebebi karlılığın operasyondan doğması. Operatif olarak para kazanmak için elemana ihtiyaç var. Ayrıca tutundurma yapacaksınız, ürün dizayn edeceksiniz, fabrikayı çalıştıracaksınız, maliyet sistemleri kuracaksınız, verimliliği artıracaksınız, satış sistemleri inşa edeceksiniz, servis sağlayacaksınız v.s. İşte bunlar herkesin havlu atıp, ‘yıldım bu işten’ dediği konular. Tabi çalışanla ilgilenmek de ayrı bir iş. Hatta eski devirden kalma bir sözle açıklarsak; ‘Elemandan el-aman’ anlayışı vardı.
* Şimdi insanın yüzyılı deniyor. Nasıl böyle bir değişim yaşandı?
Makinenin değeri vardı şimdi insan daha değerli düşüncesi yanlış. Makinenin kıymetli olup elemanın kıymetli olmadığı bir dönemi bilmiyorum. Ama tabii bir değişim oldu. 1900′lerde kitle üretimi (Mass production) başladı. Kitle üretimi tek çeşitten çok üretmektir. Ancak bunu sonra herkes öğrendi. Sanayide randımanın esası aynı üründen çok yapmaktır. Ama pazara baktığınızda pazarda tek ürünün herkesin ihtiyacını tatmin etmediğini görüyoruz. O zaman pazarın bir tek pazar olmadığını aslında pazarlardan oluştuğunu anlıyoruz. Örneğin ayakkabı pazarı. Ayakkabı pazarı, kadın, erkek, spor, kışlık, yazlık, abiye, bebek, iş ayakkabısı v.s. pazarlarından oluşur. O zaman segmentasyon başladı. Kitle üretimi çökmeye başladı. ‘Kitle üretiminin yarattığı maliyet avantajını kaybetmeden, piyasadaki değişik tüketicilerin ihtiyaçlarına cevap verecek çeşitte ürünü nasıl yaratabiliriz?’ sorusunun cevabı aranmaya başladı. O zaman esnek üretim ihtiyacı duyuldu. Bu noktada da insan kaynağının önemi arttı.
* Nasıl?
Çünkü gelinen nokta ‘usta’ insana duyulan ihtiyacı artırdı. Bir tek parçayı yapan değil, çok hünerli (multi skilled) insanlara ihtiyaç oldu.
* Ancak makineler bilgisayarla bütünleşince başında durulmaz hale geldi. Bu durum insanı ikinci plana atmadı?
Hayır, aksine bir kişinin bir makineye bakması çok pahalı olmaya başladı. Bir kişi 12 makineye bakmaya başladı. Basit işe bakan adam ihtiyacı azaldıkça, bilgisayardan anlayan, programlayabilen, sofistike ve hünerleri çok adam ihtiyacı artı. Örneğin 60′larda okur yazar ilkokul mezunlarını işe alırdık. 1970′lerde uluslararası bir lastik firması ‘lise mezunu olmayan kişi bu fabrikada çalışmayacak’ dedi. Dehşete düşmüştüm. Şimdi öyle fabrikalar görüyorum ki meslek lisesi mezunu olmayan çalışanı yok. Kol kuvveti yerini beyin kuvvetine bıraktı. Akıllı makineler devri başlayınca onları kullanan adamların kalitesi arttı.
* Türkiye’deki insan kaynağında bir değişim var mı?
40 yıl öncesinin insanı ile bugünün insanı arasında fark göremiyorum. İnsan her zaman insandır. Ama bizim kültürümüzle ilgili progblemler var. En büyük kültürel problemimiz kültürel ve iktisadi kalkınma yolunda değer yaratmaya inanmamamız. Değerin Allah vergisi olduğuna inanıyoruz. ‘Benim niye yok, çünkü ben kapamadım.’, ‘Var ama ulaşamadım, birileri önümü kesti.’ Önce değer yaratmaya inanmamız lazım.
* Aynı zamanda uzun yıllardır öğretim üyeliği yapıyorsunuz. Gençler en çok ne soruyorlar?
En fazla şu soruluyor; “İş hayatına atılacağım fakat duyuyorum ki arkası olanlar yükseliyormuş. Arkası olmayanlar ne kadar çalışkan, bilgili ve becerikli olsalar da önleri kapalıymış. Doğru mu? Doğruysa kendimi geliştirmek yerine beni kollayacak bir dayı mı bulayım?” 38 şirkette yönetim kurulu üyeliği yaptım ve şunu gördüm. Layık olmadığı halde üst mevkilere gelen bir sürü insan var. Ancak gerçekten bilgili, becerikli, üst mevkilere gelmeye layık olduğu halde gelemeyene aşağı yukarı hiç rastlamadım. Bu nedenle şunu tavsiye ediyorum gençlere: Dayınız varsa benim tavsiyeme gerek yok, nasıl olsa layık olmasanız da bir yerlere gelirsiniz. Ama dayınız yoksa tek bir şansınız var; layık olmaya çalışın. Ve üst mevkilere geldiğinizde unutmayın layık olmadan gelen adamlarla çalışacaksınız. Siz oraya tırnaklarınızla kazıyıp çıkacaksınız, paraşütle inenler olacak. Buna kafayı takmayın.
Derleyen: Memet Özkan
memeto@hotmail.com
Yararlanılan kaynak: Hürriyet Gazetesi İnsan Kaynakları Eki, 29 Ekim 2000