ENTELLEKTÜEL SERMAYE
Günümüzde bir şirketi değerlendirirken sadece fiziksel ve finansal sermayelerini dikkate alan yöneticiler, yatırımcılar ya da konuyla ilgili herhangi biri Titanic’teki bir yolcu olmaktan ileriye gidemeyecektir. Çünkü buz dağını sadece görünür kısmıyla değerlendirmekte ve asıl gücü oluşturan ve görünmez varlıkları temsil eden entelektüel sermayeyi gözardı etmektedir.
Bir şirketi geleceğe taşıyacak olan unsur, bünyesinde çalışan insanların yarattığı değerlerin, şirket stratejilerinin, yapısının, sistem ve süreçleri ile şirketin müşterileri ve toplumla kurduğu ilişkilerin toplamından oluşan entelektüel sermaye olacaktır. Entelektüel sermaye şirket ağacını besleyen, onu yetiştiği toprak olan sektör ortamına sıkıca bağlayan, ama görünür olmaktan uzak olan köklerdir. Entelektüel sermayeyi oluşturan insan sermayesi, müşteri sermayesi ve yapısal sermaye çevreyle olan etkileşimlerini kendi bünyelerinden süzerek şirkete akıtmakta, küreselleşen dünya pazarlarında şirketlere rekabetçi avantajlar kazandırmaktadır.
Kullanıldıkça değeri artan bir varlık olan entelektüel sermaye, bilgiye dayalı rekabetin yaşandığı günümüz dünyasında uyandırılması gereken bir devdir. Bunun farkına varamayan şirketler gün geçtikçe entelektüel erozyona uğramakta ve bir noktada verimsiz, katma değer üretemeyen bir şirket haline dönüşmektedir. Bu durumu engellemek için önce entelektüel sermaye tanımlanmalı ve ortaya çıkarılmalı, sonrasında ise sürekli gelişimi sağlanmalıdır.
2. ENTELLEKTÜEL SERMAYE NEDİR?
Son 25 yıl içinde bilgi ekonomisinde yaşanan patlama sonucu şirketler artık öğrenmenin hayati olduğunu anlamışlar ve böylece stratejik çabalarını somut varlıkların yönetiminden soyut, genelde gizli, entelektüel varlıklarının yönetilmesine doğru kaydırmışlardır.
İşletmeler üç tip sermaye kullanarak çalışmalarını sürdürürler. Bunlar:
· Fiziksel Sermaye ( fabrika, teçhizat, stoklar vb.)
· Finansal Sermaye ( nakit, yatırımlar, alacaklar vb.)
· Entelektüel Sermaye
Burada entelektüel sermayeyi sadece patentler, entelektüel mülkiyet hakları, telif hakları gibi soyut varlıklar şeklinde tanımlamak yeterli değildir. Entelektüel sermaye, “daha yüksek değerli varlıklar üretmek için şekillendirilmiş, elde edilmiş ve güçlendirilmiş entelektüel maddedir.” Klein ve Prusak (1994).
Entelektüel sermayenin yönetilmesinin temeli, bilginin (hammadde) işletme örgütü için değerli bir şeye (bilgi ürünü) dönüştürülmesini yönlendirmektir. Bireyin bilgi ve yeteneği, “dönüştürülmeden” ve “güçlendirilmeden” de ruhsal anlamda birey için bir değer yaratabilir, ama böylece yararlanılmamış, gizli bir organizasyonel kaynak olarak kalmış olur. Bireyin bilgisi kullanılmaya ve organizasyonel değeri yaratmak için paylaşılmaya bir kez başlandığı zaman, bu katma değer “ürün” artık entelektüel sermayenin bir parçası haline gelir. (Bayazıtlı, 2000)
Entelektüel sermaye hakkındaki akıl karışıklığı onun veri, enformasyon, bilgi, entelektüel varlık ve entelektüel mülkiyet gibi terimlerden olan farklılıkları konusundadır. Bu terimleri şu şekilde tanımlayabiliriz:
Veri: Yapılan işlemlerin belli biçimlerde tutulmuş kayıtlarıdır. Veriler, olaylar hakkındaki birbirinden ayrı, nesnel gerçekleri ifade eder. Davenport ve Prusak (2001)
Enformasyon: Genellikle belge şeklinde ya da görsel veya işitsel bir mesajdır. Fark yaratan veri olarak da düşünülebilir. Davenport ve Prusak (2001)
Bilgi: Belli bir düzen içindeki deneyimlerin, değerlerin, amaca yönelik enformasyonun ve uzmanlık görüşünün, yeni deneyimlerin ve enformasyonun bir araya getirilip değerlendirilmesi için bir çerçeve oluşturan esnek bir bileşimidir. Davenport ve Prusak (2001)
Entelektüel Varlık: Değer yaratan bilgi (lisanslı patentler, uygulanan know-how)
Entelektüel Mülkiyet: Yasal sahiplik taşıyan bilgi. (patentler, ticari marka, telif hakkı, ticari sırlar)
Entelektüel Sermaye: Değer yaratma potansiyeli olan bilgi. (çalışanlarda, süreçlerde ve müşterilerde vücut bulan fikirler.)
Veriler enformasyonu oluştururken, enformasyonun bilinçli tüketimi ve kullanımı bilgiyi meydana getirir. Tanımsal olarak, entelektüel sermaye işletme örgütü için değerli olan bir şeye dönüştürülen bilgiyi temsil eder. Bu dinamik bilgi dönüşümü sürecini olanaklı kılan ana etkenler insanlar, teknolojiler ve işletme örgütünün yapısıdır.
Entelektüel sermaye veri, enformasyon ve bilgi arasındaki ayrımlar bir yana bırakıldığında yalnızca iki biçim alır. Bunlardan birincisi yarı kalıcı bilgi bütünü, yani bir görev, kişi ya da kuruluşun çevresinde gelişen uzmanlıktır. Bu tür uzmanlık alanları, iletişim ya da liderlik becerileri, şirketi tercih eden müşterilerin gerçekte neye para ödediklerini ve bunun nasıl fiyatlandırılması gerektiğini (değer teklifi) bilmek, bir kuruluşun proseslerine, değerlerine ve kültürüne aşinalık olabilir. Bilgi varlıklarının ikinci türü olguları, verileri, enformasyonu önünüze getirerek ya da uzmanlığı ve buna eklenen unsurları bunlara gerek duyan kişilere gerek duydukları anda ulaştırarak bilgi bütününü çoğaltan araçlardır. (Steward, 1997)
Entelektüel semaye, bilançoda görünmeyen varlıkları kapsar. Ölçülmeyeni ölçer. Kişiler, fikirler ve bilgi arasındaki ilişkileri ortaya koymak için yapılan bir araştırmadır. Bu nedenle entelektüel sermaye tek bir şey ya da tek bir hedef değil, ilişkilere yönelik bir konudur. (Edvinsson, 1997)
Görüldüğü gibi entelektüel sermaye statik bir varlıktan çok, işletmenin gereksinimlerine uygulandığında katma değer yaratan dinamik bir unsurdur. Bu, örgütün süreçlerini, teknolojilerini, patentlerini, işgörenlerinin yeteneklerini, müşterileri, satıcıları ve işletmenin ilgi grupları hakkındaki bilgileri kapsar. Dosyalarda, veri tabanında veya kağıt üzerinde kalan bir veri veya bilgi değildir. Entelektüel sermaye, işletmenin işlevlerini nasıl dizayn etmesi ve faaliyetlerini sürdürebilmesi için neyi korumak zorunda olduğunu belirlemesi için gerekli, uygulamaya geçirilmiş fikirlerden oluşur. İşletmenin daha iyi işlev görmesi, onun performansını veya rekabet avantajını gösterir.
Entelektüel sermaye ile ilgili çalışmaların kuramsal olarak ulaştığı sonuçlar aşağıdaki gibi özetlenebilir: Ross ve Ross (1997)
· Entelektüel sermaye, işletme bilançosundan tam olarak elde edilemeyen görünmeyen varlıkların toplamıdır.
· Entelektüel sermaye, işletmelerin rekabet üstünlüğünün kalıcılığının sağlanmasının temel kaynağıdır.
· İşletmenin entelektüel sermayesinin yönetimi önemli bir yönetsel sorumluluktur.
· Entelektüel sermayedeki artış veya azalış entelektüel performans olarak adlandırılabilir ve ölçülebilir ve görünür hale getirilebilir.
· Entelektüel sermayeyi ölçmek ve görünür hale getirmek için sistematik bir yaklaşım, işletmelerin türüne, büyüklüğüne, yapısına, sahiplerine ve coğrafi yerleşimine bağlı olmaksızın artan bir şekilde değerli hale gelmektedir.
3. ENTELLEKTÜEL SERMAYENİN UNSURLARI
Genel olarak, entelektüel sermaye birbiri ile ilişkili olan üç farklı çeşit olarak sınıflandırılmıştır:
· İnsan Sermayesi
· Yapısal Sermaye
· Müşteri Sermayesi
________ Bilgi Akış Çizgileri
Kaynak: IFAC, par.22.
Şekil 3.1 Entellektüel Sermayenin Unsurları
3.1. İnsan Sermayesi
İnsan sermayesi, her bireyin sahip olduğu ve geliştirdiği bilgidir. İnsan sermayesi işletme işgörenlerinin sahip olduğu bilgi birikimi, yaratıcılık, problem çözme yeteneği, girişimcilik ve liderlik yeteneklerini kapsar. (Önce, 1999)
İnsan sermayesi, işletmelerin mülkiyetine sahip olabileceği bir unsur değildir. İşletmeler insan sermayesine sahip olamazlar; sadece kişilerin sahip olduğu bilgi ve becerilerden yararlanabilirler, diğer bir ifade ile onu kiralayabilirler. (Edvinsson, 1997). İşletmelerin kişilerin sahip oldukları bilgi, yetenek ve becerilerden yararlanabilmesi ve bunu işletme varlıklarına dahil edebilmeleri için insan sermayesinin yapısal (örgütsel) sermayeye dönüştürülmesi gerekir. Başka bir ifade ile bireye ait bilgi, örgütsel değer yaratmak için kullanıldığında ve paylaşıldığında katma değer yaratan bir unsur olarak entelektüel semayenin bir parçası olur ve bireylere ait bilginin işletme varlıklarına dönüştürülmüş şekli olan entelektüel varlıklar veya bilgi varlıkları olarak adlandırılır. Aksi takdirde kişinin sahip olduğu bilgi kişinin kendisine yarar sağlayacaktır. (Lynn, 1998)
Bir şirketin işgücüne bakarak, insanları aşağıdaki tablonun ilgili karelerine yerleştirebiliriz.
Kaynak: Steward, s. 98
Tablo 3.1.1. İşgücü çeşitleri
Düz ve yarı kalifiye emek sol alt kareye girer. Kuruluş bu türden insanlara çok sayıda gerek duyabilir, ama başarısı bireyler olarak onlara dayanmaz. Sol üst karede ise kalifiye fabrika işçileri, deneyimli sekreterler ya da kalite güvencesi, hesap denetimi, şirket iletişimi türünden büro işlerini gören elemanlar gibi işlerin karmaşık bir bölümünü öğrenmiş olan, ama ipleri elinde tutmayan kimseler yer alır. Yerlerinin doldurulması zor ve yaptıkları iş önemli olabilir, ama bunlar müşterilerin önem verdiği işler değildir. Örneğin bir departmanın hatası nedeniyle kaybedilen müşteriler başka bir departman tarafından tekrar kazanılabilir. Alt sağ karedeki işçiler müşterilerin yüksek katma değer biçtiği işleri yaparlar, ama birey olarak çok fazla bulunurlar. Kaldıraçlı becerilere (genelde şirkete değil, işkoluna özgü yapı gösteren beceriler) sahip birçok insan bu bölüme girer. Son olarak, üst sağ karede, kuruluş içinde yeri doldurulamaz role sahip ve birey olarak da yeri hemen hemen doldurulamaz konumdaki insanlar yer alır. Bunlar araştırmacı kimyagerler, üst düzey satış temsilcileri ve proje yöneticileri olabilir. Hewlett-Packard’daki bir grubun belirlemesine göre, yeni işe giren mühendislerin kendi ekiplerine tam anlamıyla katkıda bulunacak duruma gelmelerine değin iki yılı aşkın bir süre geçmesi gerekmektedir. Bu da görüldüğü üzere pahalı ve kolayca değiştirilemez bir yatırımdır. (Steward, 1997)
Bir şirketin insan sermayesi üst sağ karede yer alır ve müşterilerin bir rakip yerine bu şirketi tercih etmelerini sağlayan ürün ve hizmetleri yetenek ve tecrübeleriyle yaratan insanlarda somutlaşır. Bu bir varlıktır. Geri kalanlar -öbür üç karedekiler- sırf emek maliyetidir. Bir işletmenin insan sermayesi yoğunluğu ne kadar yüksekse, hizmetleri için o ölçüde yüksek fiyat biçebilir ve rakipleri karşısında o ölçüde sağlam durabilir; çünkü rakiplerin söz konusu becerilerin karşısına denk bir işgücü çıkarmaları, bu şirketin onların terini doldurmalarından çok daha zor olacaktır. Bunu görebilen kuruluşlar, müşterilerin değer vermediği ve çalışanların becerilerinin kolayca başkalarıyla ikame edilebilir olduğu işlere olabildiğince az harcama ve yatırım yapacak ve mümkün olan işlerde otomasyona geçecektir.
Kaynak: Steward, s. 100
Tablo 3.1.2 İşgücünün Yönlendirilmesi
Üst sol karede yer alanlarda daha fazla hüner gerektiren bir yönetim güçlüğüyle karşılaşılır. Bu kişilere ihtiyacınız vardır ama müşterileriniz onların yaptığı işe değer vermezler. Burada hedef, bu çalışanların yaptığı işleri bilgiyle donatmaktır. Bunun anlamı, söz konusu işleri daha fazla enformasyon değeri katacak biçimde değişikliğe uğratmak ve böylece müşterilere yararlı olmaya başlamalarını sağlamaktır. Sağ alt karede yer alan çalışanlar bir tercih olanağı sunarlar. Onların işlerini dışarıya yaptırabilirsiniz. Bir şirket dışarıya iş yaptırmakla, tescil altına alınmamış olan uzmanlığa yatırım yapma külfetinden kurtulur. Sağ üst karedeki çalışanlar ise şirketin insan sermayesine katılırlar. (Steward, 1997)
İnsanlar kiralanabilir, ama insanlara sahip olunamaz. Günümüzde çalışanlar gittikçe artan oranda, en önde gelen ve en derin bağlılığı işverenlerinden çok mesleklerine ve pratik topluluklarına gösterme eğilimindeler. Bu yüzden sahip olunan insan sermayesini kaybetmemek için, bir tür süreklilik ve bir tür aidiyet duygusuyla insanları şirkete bağlı kılmak gerekmektedir.
3.2 Yapısal Sermaye
Yapısal sermaye, işletmenin müşterileri için mal üretmesi ve teslim etmesini mümkün kılan strateji, yapı, sistem ve süreçlerin toplamı olarak tanımlanır. Grantham ve diğ. (1997). Kısaca ifade edildiğinde, piyasanın gerektirdiklerini karşılamak için geliştirilen örgüt kapasitesidir. İşletmede oluşturulan bilgi birikimi ve düzeyi, verilerin elde edilmesi, işlenmesi ve uygulanması sürecini kapsar.
Örgütsel sermaye, bilginin işletme faaliyetlerine süreklilik temelinde uygulanmasını teşvik eden örgütsel niteliklerdir ve öğrenmeyi ve öğrenenleri paylaşmaya özendiren kültürel yapıyı da ifade eder.
İşletmecinin verimliliğini ve karlılığını iyileştirmek için uygulanmış ya da uygulanacak yönetim araçları, iyileştirme teknikleri, bilgi teknolojisi sistemi, Ar-Ge çabaları, patent, amblemler yapısal sermaye grubunda yer alır. bilgi teknolojisi sistemi, Ar-Ge çabaları, patent, amblemler yapısal sermaye grubunda yer alır. Örgütsel yapı, insan sermayesinin müşteri sermayesine dağıtım kanalı gibidir. Grantham ve diğ. (1997)
Yapısal sermayeyi, organizasyonun market ihtiyaçlarına cevap verebilmesi için sahip olması gereken örgütsel yetenekler toplamı olarak da adlandırabiliriz. Örgütsel yetenekleri oluşturan elemanlar aşağıdaki tabloda verilmiştir. (Saint-Onge, 1998)
Kaynak: Saint-Onge, s.17
Tablo 3.2.1 Örgütsel Yeteneğin Elemanları
Yapısal sermayenin hizmet etmesi gereken iki amacı vardır. Bunlardan ilki, aktarılabilecek bilgi bütünlerini düzen altına almak, tersi durumda kaybolabilecek tarifleri korumaktır. İkinci amacı ise insanların tam zamanında devreye girecekleri biçimde verilere, uzmanlara ve uzmanlığa- bilgi bütünleri dahil- ulaşmasını sağlamaktır. (Steward, 1997)
İnsan sermayesi ve müşteri sermayesi geçici olabilir, fakat yapısal sermaye kalıcıdır. Örneğin, çalışanlar ya da tüketiciler kendilerine daha çok değer sağlayan ve değerlerini anlayan başka şirketlere yönelebilirler. Bu nedenle, entelektüel sermaye yönetiminde karşılaşılan en zorlayıcı konu, insan ve müşteri sermayesinin daha kalıcı olan yapısal sermayeye dönüştürülmesi sorunudur. Böylece yaratılan yapısal sermaye, zaman içinde kullanılabilir, yenilenebilir ve geliştirilebilir hale gelir.
3.3 Müşteri Sermayesi
Enformasyonun ve taşıdığı ekonomik gücün mal ve hizmet akışı yönüne kaymasıyla firmaların müşteri ilişkilerini yeni bir anlayışla yönetmesi hayati bir önem kazanmıştır. Firmalar tıpkı elemanlarına ve yapılarına yaptıkları gibi, müşterilerine de yatırım yapmak zorundadır. Müşteri sermayesi birçok bakımdan insan sermayesine benzer: İnsanlara sahip olamayacağınız gibi müşterilere de sahip olamazsınız. Ama tıpkı bir kuruluşun çalışanlarına sırf bireyler olarak değerlerini artırmaları için değil, şirket adına bilgi varlıkları yaratmaları için de yatırım yapmasında olduğu gibi, bir şirket ve müşterileri de müşterek ve şahsi mülkiyetlerindeki entelektüel sermayeyi geliştirebilirler. (Steward, 1997)
Bir şirket için müşteri sermayesi, güvenilir ve kalite amaçlı hammadde ve ara mal tedarikçileri ile, vefalı ve aynı zamanda da tatminkar olan tüketicilerden elde edilen organizasyonel değerdir. Müşteri sermayesi, işletme örgüt için katma değer yaratabilecek, işletme örgütünde dışsal olan herhangi bir taraf ya da alandan kaynaklanır. (Bayazıtlı, 2000) Müşteri tatmini, müşterilerin işletmenin mal veya hizmetlerine olan talepleri itibarıyla ölçülebilir. Bu talepler daha sonra işletmeye insan ve örgütsel sermaye mekanizmaları olarak geri döner ve dağıtım kanalları ve hizmet düzeyinde değişiklik olarak görülür. (Önce, 1999)
Müşteri sermayesi, üreticinin ve tüketicinin birlikte yarattıkları fazlaları (maliyet tasarrufu gibi) elde etmek için mücadele etmediği, bunun yerine üstü örtülü ya da açık olarak bunları birlikte edinmeyi kararlaştırdıkları zaman biriken servettir. Alıcı ve satıcı arasındaki ortaklık ne kadar sıkıysa, fazla da o kadar büyük olur. Alıcı-satıcı yakınlığının aşamalarını ve aşamalar arasındaki geçişlere eşlik eden, ilişkinin her iki tarafında insan sermayesinde, yapısal sermayede ve müşteri sermayesinde sağlanan büyümeyi aşağıdaki diyagramla açıklayabiliriz.
Kaynak: Saint-Onge, s. 15
Şekil 3.3.1 Müşteri Sermayesinin Oluşum Aşamaları
Yukarıdaki diyagramda görülen dört farklı seviyedeki şirket-müşteri ilişkilerini şu şekilde açıklayabiliriz:
Ticari işlemler: Bir ürün ya da servisin bir defalık satışıdır. Satıcıların yalnız satış, alıcıların da yalnız alım yaptığı işlemlerdir.
Ürün Çözümleri: Müşterinin istediği bir özelliği karşılayabilmek için uygun niteliklerde bir ürün ya da servisin önerilmesidir.
İş çözümleri: Müşterinin ihtiyaç duyduğu değeri yaratabilmek için kazanç ve niteliklerin değerlendirilerek müşteriye bir servis olarak sunulmasıdır.
Partnerlik: İş fırsatlarının yaratılması ve değerlendirilebilmesi için karşılıklı anlayış ve güven içerisinde müşteriyle birlikte çalışılmasıdır. (Saint-Onge, 1998)
Ticari işlemlerle başlayan müşteri ilişkileri gittikçe gelişmekte ve son aşama olarak işbirliğine yani partnerliğe ulaşmaktadır. Ticari alım satımda işbirliğine yönelen satıcı kar payını, müşteri payı ve güvenliğini dolayısıyla müşteri sermayesini artırmış olur.
Devam edecek…
Filiz Bilmedik
fbilmedik@yahoo.com