MERKEZ BANKALARININ BAĞIMSIZLIĞI

 

Para otoritesini temsil eden ve parasal yapıyı düzenleyen merkez bankaları yirminci yüzyıla gelene kadar, genel olarak ihraç bankaları yada ulusal bankalar olarak bilinirdi. Bankaların merkez bankası kimliğini kazanmaları; kağıt para ihracının düzenlenmesi zorunluluğu ve devletin  kısa vadeli krediye olan ihtiyacı ile başlamıştır.  Bu zamana kadar birçok ülkede devletin bankeri olarak kağıt para ihraç etme hakkı ve devletin bankacılık faaliyetlerini yerine getirme görevi mevcut bankalardan  birine verilmiştir. Devletin getirdiği önlemler çerçevesinde kağıt para ihracının düzenlenmesi ve altın yada gümüş esasının yahut da herikisinin aynı anda geçerli olduğu ülkelerde kağıt paranın altın yada gümüşe konvertibilitesinin sağlanması, bu bankaların başlıca işlevini oluşturmuştur. Bu ihraç bankaları zamanla diğer bankacılık faaliyetlerini yerine getirip başlıca görevlerde üstlenince artık “Merkez Bankası” deyimi kullanılmaya başlanmıştır.          

Merkez bankalarının esas gelişmesi yirminci yüzyıldan itibaren başlamıştır.  Özellikle Birinci Dünya savaşının yarattığı finansman ihtiyacı, bunun getirdiği yüksek enflasyon ve savaş sonrasında ekonomik gelişmenin hızla yükselmesi merkez bankalarına olan ihtiyacı arttırmıştır.  1920 yılında Brüksel’de toplanan Milletlerarası maliye konferansında alınan kararlar doğrultusunda para ve kredi faaliyetlerini düzenlemek üzere birçok ülkede merkez bankalarının hızla kurulması çalışmaları başlatılmıştır. Nitekim ekonomik ve siyasal sistemleri ne olursa olsun, hemen hemen bütün ülkelerde parasal yapıyı düzenlemek ve parasal işlemleri yürütmek üzere ardı ardına birer merkez bankası kurulmuştur.         

Son yıllarda gelişmiş ve gelişmekte olan çok sayıda ülkede merkez bankalarının iktisadi örgütlenme içindeki konumu, siyasi otoriteye karşı sorumluluğu ve en önemlisi bağımsızlığı büyük bir ilgi odağı oluşturmaktadır. Merkez bankalarının, siyasi iktidarların müdahale alanlarının dışında kalmaları ve özerk kuruluşlar olmaları yönündeki anlayış giderek daha fazla destek bulmaktadır.   

Bu bağlamda da,  paranın yönetiminde ve üretiminde genellikle sorumsuz davranan siyasi iktidarların vesayetinden kurtulmuş merkez bankalarının  ulusal paranın değerinin korunmasında ve uzun dönemde  fiyat istikrarının sağlanmasında etkili oldukları savunulmaktadır. Bu görüşü paylaşan birçok ülkede merkez bankalarına daha fazla otonomi sağlamak üzere köklü yasal ve kurumsal düzenlemelere gidildiği  görülmektedir.          

Merkez Bankasının bağımsızlığını açıklamaya yönelik genel olarak iki yaklaşım vardır. Bu yaklaşımlarının birincisi, merkez bankasının bağımsızlığının yasal ve fiili yönlerden tanımlamakta, ikincisi ise bağımsızlığı politik ve ekonomik yönden ele almaktadır.         

1-) Yasal ve Fiili Bağımsızlık:         

Yasal bağımsızlık; yönetim ve yürütmeyle ilgili tüm organlarının,  siyasi otoriteden bağımsız olarak serbestçe karar alabilme ve hareket edebilmelerini sağlamak üzere bankanın yasal yönden düzenlenmesidir.  Merkez bankası; çerçevesi net olarak belirlenmiş yasal statülerinde yer alan unsurlarla, siyasi otoriteden gelecek gerek siyasal ve ekonomik gerekse idari nitelikli baskılara karşı koyabilme gücüne ve iradesine sahip olabilmektedir.                  

Merkez bankası guvernörünün atanması,  görevden alınması ve görev süresinin uzunluğu, para politikasıyla ilgili olarak merkez bankasının sorumluluğunun belirlenmesi,  merkez bankasının hükümete vereceği kredinin miktarı – koşulları ve vadesi ile ilgili sınırlamalar yasal bağımsızlığın çerçevesini oluşturur. Bu yasal çerçeve merkez bankasına siyasi otoritenin baskılarına karşı koyabilme gücünü verdiğinden,  bağımsızlığın sağlanması yönünde önemli bir adımdır. Bu bakımdan yasal bağımsızlık,  merkez bankasının kendisini koruması için kullandığı bir silah olduğundan sürekli güçlendirilmesi ve korunması gerekir.          

Fiili bağımsızlık ise;  yasal bağımsızlığı da içerecek kadar geniş bir kavramdır. Merkez bankası guvernörünün ve üst düzey yöneticilerinin kişilikleri ve gelenekleri gibi faktörler,  en azından kısmen de olsa merkez bankasının fiili bağımsızlığının düzeyini belirler.          

Merkez bankasının üst düzey yöneticilerinin iş güvenliğini sağlayacak yasal mevzuatın yanında,  merkez bankası ile siyasi otorite arasında çıkacak olası çatışmaların çözümüne ve hükümetin merkez bankasından borçlanmasına sınırlamaların getirilmesine ilişkin açık hükümlerin bulunmaması durumunda merkez bankası bağımsız sayılmayacaktır.  Ancak yasal bağımsızlık fiili bağımsızlığı sağlamanın tek başına yeterli bir koşulu olamaz. Nitekim birçok gelişmekte olan ülke, gelişmiş ülkelerin merkez bankası yasalarının çeşitli unsurlarını olduğu gibi kendi yasalarına aktarma yoluna gitmelerine karşın uygulamada başarılı olamamışlardır.  Çünkü yasal statüyü düzenlerken gösterilen  özen ve duyarlılık, uygulamada aynı ölçüde görülmemektedir.  Bu bakımdan merkez bankalarına fiili yönden bağımsızlık sağlanmasında yasal bağımsızlığın etkinliği, bütünüyle yasada yeralan hükümlerin uygulanabilirliğine bağlıdır.      

Devam edecek…


Sedat Dinçer

Ekonomist-Mali Analist

s.dincer@superonline.com

sedatdincer@haberx.com