NEDEN RİSK ALMADIĞIMI ARTIK BİLİYORUM!

 

  “Risk mi? Düşman başına! Adı üstünde risk bu, sonunda kaybetme ihtimali var. Oysa ben yenilgilere katlanamam. Bir yenilgi yaşamaktansa o işe hiç girmem daha iyi.  Eleştiriler ve başarısızlıklar tüm moralimi alt üst eder. İnsanların başarısızlıklarıma bakıp benim hakkımda neler söyleyebileceklerini düşündüğümde deli olurum. Zaten babam beni bu konuda sık sık uyarırdı; “yeni bir şeyler yapayım derken kendini rezil etme” derdi.  Hala bir yenilik öncesinde ya da bir problem karşısında aklıma gelen alternatifler arasında karar verirken kullandığım kıstas budur: “Acaba diğerlerinin önünde gülünç duruma düşer miyim?”  Bundan dolayı karar aşamasında olduğumda başkalarının fikirleri benim için çok önemlidir. Bir arkadaşım bu şekilde davranmanın başkalarına bağımlılık olduğunu söylemişti ama ailemden aldığım eğitim öyle söylemiyor… Yine o arkadaşım bana başladığım işleri yarım bırakmamam konusunda uyarmıştı. Bu konuda haklı olduğunu kabul etmeliyim.  Bu  yaşıma kadar kendi irademle başlayıp bitirdiğim proje sayısı bir elin parmaklarını geçmez.  Bu benim için bir problem, belli bir konuda karar vermiş de olsam azim ve sebat gösteremiyorum. Çabuk karar verip hemen eyleme geçebilen birisi olsaydım yarım bıraktığım işlerin sayısını bile bilemezdim. Bu konuların hiçbirinde kendimi suçlamıyorum; lider doğmamışım ne yapayım?”

Şimdi de kendine saygısı yüksek birini dinleyelim:

“Riskler benim hayatımın bir parçasıdır. Öyle ya, değerlendirilebilecek fırsatlar, denenebilecek yeni yollar öyle çok ve çeşitli ki bir yenilik söz konusu olduğunda riske girmek kaçınılmaz oluyor. Bu durum riske girmeyi yenilenmenin ve ilerlemenin olmazsa olmazlarından kılıyor. Gerçekten, projelendirilebilecek ne kadar da çok şey var hayatta. Herkesin projesi kendi rengindedir. Sizin projeniz kendinize yeni bir televizyon almaktan şehrinizdeki sokak çocuklarının eğitimlerini sağlamaya, yabancı bir dil öğrenmekten eski okulunuzdaki arkadaşlarınızla bir öğle yemeği ayarlamaya kadar her şey olabilir. Yapacak iş bulamayan insanlara şaşırıyorum doğrusu. Hayatın bunca fırsatları karşısında boş duran insan sadece tembelliğinden boş duruyordur bence. Hele ki günümüzün hızla dönen dünyasında kendine iş ve uğraş bulmak çok kolay. Mesela bilgisayar becerileri olan bir kişi kendi evinden çıkmadan bile kendine yeni bir hayat standardı oluşturabilir. Sadece maddi gelir olarak algılamayın, belli bir kültür seviyesine ulaşmaktan da bahsediyorum aynı zamanda. Dedim ya hayat fırsatlarla dolu. Ya da insan isteyince her şeyi fırsata dönüştürebiliyor. Başarısızlıklara gelince… Herkesin hayatında başarısızlık olabilir tabi. Eğer bir işte hedeflediğim yere ulaşmazsam kendime başka bir hedef seçiyorum, ve bu kez başarmaya çalışıyorum. Başarısız olsa da insan her defasında yeni bir şeyler öğreniyor. Geçenlerde okuduğum bir yazı “dene, yenil; dene, daha iyi yenil” diyordu. Başarısız olursam, bu başarısızlığın ardından düşünüyor ve kendime “en azından yeniliklere açık olduğunu öğrendin” diyorum.”

Bu iki farklı insanın anlattıkları yaşam tercihleri tamamen kendilerine duydukları saygıya bağlı olarak değişmektedir. Yaptığımız tüm seçimlerimizi, mesleğimizden olası eş seçimize kadar, kendimize saygımızın bize çizdiği doğrultuda hareket ederiz.  Bu satırların yazarının ve okuyucusunun da kendine saygıları bu iki uç arasındaki çizgiye dahil bir noktadadır.

Peki kendimize saygımız ne ile şekillenir? Psikologlar kendine saygının temellerinin çocuklukta atıldığı konusunda hemfikir. Hayatın ilk dönemlerinde ufak ufak başlayan şeyler zaman içinde büyüyüp gelişerek çok çeşitli sosyal ve duygusal beceriler halini alır. Bunun gibi, çocuklukta geliştirilen kendine saygının büyüklüğü nispetinde de  ileriki yaşlarda daha güçlü bir kendine saygı oluşacaktır.

Kendine saygının finans modeli’ne  göre de başlangıçta kapital ne kadar büyük olursa risk almak o kadar kolaylaşır, kazançlar alınan risklerle orantılıdır ve kendine saygının azalmaması için düzenli yatırımlar yapılmalıdır.”[1]

Kendine saygıyı özetle BAŞARILARIMIZ bölü İDEALLERİMİZ olarak ifade edebiliriz. Hedeflerimizden kaç tanesine ulaşmış olduğumuz bize kendimize duyduğumuz saygı konusunda çok şey anlatmaktadır. Bu noktada kendimizden beklentilerimizi, başarılarımız ve başarısızlıklarımız karşısındaki tutumuzu, kendimize sorduğumuz soruları –kimim? kim olmak istiyorum? gibi- gözden geçirmemiz gerekir. Gün boyunca hepimiz kendi kendimize sorular sorarız ve çok defa sorduğumuzun farkında bile olmadığımız bu sorular yaşam kalitemizi belirler. Şimdi kendimize soralım; kendimiz hakkındaki eleştirilerimiz ne kadar yapıcı? Doğru soruları sorabilme yani eleştirel düşünme yetisi kendine saygıları yüksek kişilerde görülür. Başarısızlıklarından ve başarılarından ders alan kişiler de yine kendine saygıları yüksek kişilerdir.

Yüksek bir kendine saygı duygusu geliştirmiş olanların ortak özellikleri yukarda sözlerini aktardığım ikinci kişide olduğu gibi riske daha rahat girebiliyor olmaları, karar verme  konusunda daha yetkin ve  daha esnek olmaları, başarısızlık ve eleştiriye daha yumuşak ve işlevsel açıdan yaklaşabilmeleri, tercihlerinde direnebilmeleri [sabır, sebat ve azim] ve eyleme geçmekte vakit kaybetmemelerdir.

Önemli bir soru: kendine saygı yeniden kazanılabilir mi? Düz bir çizgiye mi benzer yoksa dalgalı ve kırılgan mıdır?  Kendine saygının çocukluk dönemine çok ciddi olarak bağlı olması, çocukluk kökenli durağan bir çizgide seyrettiği anlamına gelmez.  Aksine, tıpkı bir organizma gibi gelişir, zarar görür, beslenmeye ihtiyaç duyar ve beslendiği oranda da güçlenir. Sevilme duygusu ve güçlü olma duygusu en önemli iki besinidir. Sözün bu kısmında kendine saygının çevreye çok bağlı olduğunu söyleyecek olabiliriz.  Aslında kendine saygı başka üç öğenin üzerinde ayakta durur. Bunlar:

1: kendimizi görme biçimimiz

2: kendimize duyduğumuz sevgimiz

3: kendimize güvenimiz

olarak özetlenebilir.

Çocukluk yıllarımdan aklımda kalan bir cümle “kendine güven duymanın en güvenilir yolu asla başarısızlığa düşmeyecek kadar iyi çalışmaktır” der. Bir çok durumda geçerli olamayacak kadar ideal bir cümle. Yine de değerlendirmeye değer. Üşenmeden ertelemeden ve vazgeçmeden eyleme geçebilmek kendine saygısı yüksek bireylerin bir özelliğidir. Bunu öğrenmek kendine saygının sac ayaklarından birinin güçlenmesini, dolayısıyla da kendine saygının güçlenmesini sağlamak demektir. Aşağıdaki döngüye dikkatinizi çekmek istiyorum:

 EYLUL2002-INKA0-1


Yani karar almayı öğrenebilirsek etkinliğimiz artacak etkinliğimiz arttıkça kendimize güvenimiz, dolayısıyla kendimize saygımız artacak, bunun sonucunda daha iyi daha işlevsel kararlar verebileceğiz, daha iyi daha işlevsel etkinliklerde bulunacağız ve sonuçta daha güçlü bir saygı kazanacağız.

Kendine saygısı düşük birisi ise, karar vermek söz konusu olan bir durumda karar vermekte zorlanacak, işler ertelenecek, zaman kısıtlamasından dolayı endişelenmesi artacak, karar vermesi iyice zorlaşacak, sonuç olarak ya başkasının projesi yerine getirilecek, ya da iş iptal edilecektir. Eyleme geçilemediği ve sonuç alınamadığı için kişinin kendine güveni yaralanacaktır. Kendine  saygı da bu yaralanmadan nasibini alacaktır elbette.

Belli bir konuda yeterlilik geliştirmek kendime saygını en önemli besinlerindendir. İnsanda kişisel etkinlik hissinin güçlenmesini sağlar, kişiyi riske girmeye ve kendini daha fazla zorlayacak durumları aramaya heveslendirir. Bu zorlukların hakkından gelebilmek de kişisel etkililik hissini dolayısıyla kendine saygıyı artırır.[2]

Bütün bunların ışığında kendine saygının çocukluğumuzda yaşadıklarımızla olduğu kadar şu an kendimizi meşgul ettiğimiz eylemlerle de ilgili olduğunu görürüz.  Kendimize duyduğumuz saygının gelişmesi yolunda atacağımız ilk adım kendimize küçük başarılar hediye etmek olabilir.  Başlangıç olarak belirlediğimiz zor olmayan hedeflere vardıkça bir sonraki hedefimizi büyüterek ve sonrasında yeni başarılara imza atarak kendimizi daha çok sevebiliriz.  Tabi bu süreç içinde başarısızlıklarla da karşılaşmak illa ki söz konusu. Bu durumda hele ki herkesin başına gelebilecek aksiliklere kulak asmamayı öğrenmek düşüyor kendine saygı yolcusuna. İronik bulabilirsiniz ama kimi zaman (küçük) başarısızlıklar tatmakta da fayda vardır. Mesela hiç sürekli alışveriş ettiğiniz manavda tam da poşetlerinizi doldurmuşken cüzdanınızın evinizde kaldığını fark ettiniz mi? Elmalarınızı tartan manavın “bir sonraki gelişinizde ödersiniz” diyerek size güvendiğini belirtmesi sizin de kendi kimliğinize daha çok güven duymanızı sağlayacaktır. Olumsuz tepki alırsanız, bir daha cüzdansız çıkmamayı öğrenirsiniz. İki yönden de güzel sonuçları olan bir başarısızlık. Küçük bir başarısızlık denemesine ne dersiniz?

Son söz:

Ailemiz kendimize saygımız konusunda bize iyi bir miras bırakmamış olabilir, ama planlı bir çalışma sayesinde az sermayeyle kendimize daha çok saygı duymayı  öğrenebiliriz.


Tuba Saadet Koç

tubasaadet@yahoo.com 

[1] C. André, F. Lelord; Kendine Saygı

[2] Daniel GOLEMAN, Duygusal Zeka 1997