TL'YE İHANET


Geçenlerde internette dolaşan bir fıkrayı sizinle paylaşmak istiyorum. “Amerikan Uzay Üssünde çalışan bilim adamları dünyanın iki katı  büyüklüğündeki bir göktaşının hızla dünyamıza ilerlediğini tesbit  etmişlerdir. Göktaşının dünyamız ile tahmini temas etme süresinin ise 32 saat olduğunu ifade etmişler. Bu haber CNN televizyonu başta olmak üzere dünyanın önde gelen haber ajansları tarafından ilk haber olarak  kamuoyuna duyuruluyordu. Tabii ki bu haber dolaylı da olsa ülkemiz  televizyonlarına ulaşmıştı. Türkler işi gücü bırakıp televizyon seyrettiğinden haberi hemen duymuşlardı. Batılı devletler de bunun  üzerine hummalı bir çalışma ile neler yapılabilir tartışıla dursun  ülkemizde halkımız hep beraber aşağıdaki şu sihirli (!) cümleyi  birbirlerine söylüyordu. “Koşup dolar alalım…”   

Bu güvensizlik neden diye hep düşünmüşümdür. Bunun sorumlusu kimdir? Biliyorum hepiniz hükümet yani siyasi otorite diyeceksiniz. Ancak gerçekten tek suçlu hükümet mi?

II. Dünya savaşından hemen sonra Türkiye ile aynı hatta daha olumsuz refah seviyesine sahip Yunanistan, G.Kore gibi ülkere baktığımızda bugün bu devletlerin kişi başına düşen gayri safi milli hasılaları bizim 3-4 katımız olduğunu görürüz. Geçenlerde TUSİAD (Türk Sanayici ve İşadamları Derneği)’nin toplantısına katılan 9. Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel bu sorunun benzerini soran gazetecilere verdiği cevap bilmiyorum ama beni tatmin etmemiştir. Cevabı sizlerle paylaşıyorum. “Türkiye’deki Doğal Nüfüs artış oranı bu ülkelerden çok fazladır…”  

Sizleri biraz düşünmeye davet ediyorum. 1989 yılında iktidardaki hükümetin serbestleşme uygulamaları devam ediyor ve piyasalar tarafından yakın takip edilen 32 nolu kararname çıkıyor. Bu kararname sermaye hareketlerinin serbestleşmesini ilan eden bir kararnamedir. Mali piyasalara bu kararname ile tam serbesti getiriliyor. IMF tarafından TL’nin konvertibilitesi kabul ediliyor ve TL ile döviz tam ikame edilebilir hale geliyor. O tarihten bugüne yaklaşık 12 yıl oldu fakat yöneten (hükümet) ve yönetilenler (bizler) dövizi tanımlayamadık. Döviz ekonomi kitaplarında; Ülkelerarası ödeme yapmakta

kullanılabilecek para, çek ve poliçe gibi her türlü ödeme aracı olarak tanımlanmaktadır.  Ayrıca gelişmiş ülke halkları açısından da bu tanımlama geçerli. Gelelim ülemizdedeki duruma: Ev kiraları döviz üzerinden ,  Mal alış satışları döviz üzerinden , Eğitim ücretleri döviz üzerinden vs. Bu listeyi uzatmak mümkün. Ama pratikte bize bir katkı sağlamayacağı aşikar. Döviz aklımızın alamayacağı kadar hayatımıza girmiş durumda. Bu arada cumhuriyetimizin çıkardığı en ehemmiyetli kanunlardan Türk Parasının Kıymetininin Korunması hakkındaki Kanun Allah’a emanet. Döviz bu kadar hayatımıza girerse takdir edersiniz ki döviz fiyatları üzerinde spekülasyon ve manipülasyon olmadan da olmaz. O halde gelelim bugünlerde biz ekonomistlerin en sık karşılaştığı soruya: “Döviz fiyatları ne olacak?” Fiyat bir malın kıtlığını yansıtır. Kıt malın fiyatı artar. Ülkemizde döviz kıtlığı var mı? hayır yok. İsteyen döviz bulabiliyor mu? Evet. O halde döviz fiyatları neden sürekli artıyor. Çünkü halkımızın gönlüne kurt düştü. İhracatımız artıyor buna mukabil ithalatımız azalıyor ama halkımızı bunlar ilgilendirmiyor. Gözümüz kulağımız IMF’de. IMF kredi dilimini serbest bıraktım dediğinde halkımız rahatlıyor. Oysa bu yardım değil sadece borç. Açıkçası yüksek faizli olması da cabası. Ama dedik ya halkımız ülkesine ve idarecilerine güvenmiyor. 1997 tarihinde bir konferansta söylediğim şu sözleri bir kez daha hatırladım. “A.B.D. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkere istediği siyasi ve iktisadi politikaları kabul ettirebilmek için iki araç kullanır. Bunlardan birincisi Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşları. İkincisi ise IMF ve Dünya Bankası’dır.” Peki bizim elimizde karşı koz olarak ne var? Tabii ki stratejik  Kartımız var. Değerli ekonomist büyüğümüz Altuğ Bey’in geçen makalesinin başlığı beni oldukça düşündürmüştü. Başlığı  sizinle paylaşmak istiyorum. “Stratejik Kart bu sefer kaç milyar dolar eder?” Belki 5 belki 10 milyar dolar ama dövizin geleceği aşikar. Bu konuda Afganistan’daki gelişmeleri izlemenizi tavsiye ederim. 

İç piyasada döviz üzerine yapılan spekülasyonlardan ciddi bir öneme sahip diğer olay ise Tüpraş ve Botaş. Tamam yukarıdaki   paragraflarda mutabıkız ama bu da nereden çıktı demeyin. Türkiye’de mali piyasalarda öyle oyunlar oynanıyor ki bunlardan birisine kamuoyuna sızdırdığı için çok saygın bir ingiliz bankasının Türkiye merkez ofisinde çalışan bir ekonomist arkadaşımız işinden oldu. Söyledikleri doğruydu ama yanlış yerde ve yanlış zamanda söylemişti. Geçen gün Deloitte & Touche  sponsorluğunda Hilton  otelinde tam gün düzenlenen seminere davetli olarak katıldım. Öğle yemeğini Tüpraş’ın üst düzey iki yetkilisi ile birlikte yedik.  Kendilerine bu durum için bizi bilgilendirmesini istedim. Tuncay Bey’in  söylediklerini hassas şeyler olması nedeniyle sizlerle paylaşmak istiyorum. “Biz Tüpraş olarak akreditif ödemelerimizin tarihlerini  önceden ilgili bankara duyuruyoruz. Bu tarihleri ele geçiren kişi veya  kişiler bunlar bazen mali kuruluşlar da olabiliyor. Bizim bankalara yetki verdiğimiz o tarihlerde piyasaya girerek kurların dalgalanmasına neden oluyorlar.” Bu arada sevindirici bir haberi de bizimle paylaştı. İhtiyaçları olan dövizleri Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankasın’dan karşılamak için görüşmelerin devam ettiğini de hemen ilave etti.  

Gelelim dolarize olmuş toplumumuza. Halkımızdaki Türk Lirası maalesef tükendi. Türk Lirası tükenen halkı ikiye ayırabiliriz: 1-Türk Lirası bol halk 2-Türk Lirası az halk. Türk lirası bol halk dolarizasyon rüzgarına kapıldı. Para stoklarını dövize çevirdi.  Bir kısmını yastık altına attı. Bir kısmını yurtdışına yolladı, bir kısmını ise ülkemizdeki mevcut bankalarda açtırdığı vadeli döviz hesabına yatırdı.  Türk Lirası az olan halk ise yaygın orta ve alt gelir grubundaki insanlar. Bunlar ellerindeki avucundaki paranın erimesini önlemek, döviz fiyatlarındaki artıştan kazanç sağlamak amacıyla ellerindeki üç beş kuruşla döviz aldı. Maalesef bunların çoğu işi bozulan, işini kaybeden, geliri düşen insanlar. Dövize çevirdikleri üç beş kuruşlarını harcamamak için bugüne kadar direndiler. Ama artık sonbahar ve kış geldi. Harcama yapmaları lazım ve takdir edersiniz ki dövizlerini tedrici olarak bozduracaklar. 

Çalışmamıza değerli bir iktisatçı arkadaşımın çalışmasını da ilave etmek istiyorum. Çalışma 1996-2001 döviz fiyatlarının Türk Lirası ile mukayesesi ve TL karşısında olması gereken değeri. 2001 sonu için bu rakam USD/TL için 1.475.000.TL’ye eşit. Bu şu anlama geliyor. Bu bağlamda yukarıda gelişmeleride eklediğimizde Ceterus Paribus şemsiyesi altında (Birçok kişinin duyduğu yada bildiği bu sihirli kelime kısaca “ötekiler eşit olduğunda ” anlamına gelmekte.) doların yıl sonu kurunun 1.450.000 – 1.500.000 bandında olacağını düşünmekteyiz.


Sedat DİNÇER

Ekonomist – Mali Analist 

s.dincer@superonline.com
sedatdincer@haberx.com